Güç Birliği Partisi Solcu mu? Siyaset Biliminin Merceğinden Bir Analiz
Siyaset bilimi, toplumsal düzenin ve güç ilişkilerinin ardındaki yapıları anlamaya çalışırken, her yeni siyasal oluşumu bir laboratuvar örneği gibi inceler. Güç Birliği Partisi, Türkiye’nin son dönem siyasal sahnesinde dikkat çeken, farklı toplumsal kesimleri bir araya getirme iddiasıyla öne çıkan bir aktör olarak tartışmaların merkezinde yer alıyor. Ancak temel soru şu: Güç Birliği Partisi gerçekten solcu mu? Yoksa “birlik” söylemi, yalnızca toplumsal rızayı üretmenin ideolojik bir aracından mı ibaret?
İktidarın Doğası: Güç, Meşruiyet ve Kontrol
Bir siyasal oluşumun ideolojik konumunu anlamak için önce onun iktidar anlayışına bakmak gerekir. Sol ideoloji, iktidarı paylaşmayı; gücü, adalet ve eşitlik temelinde yeniden dağıtmayı hedefler. Oysa Güç Birliği Partisi’nin söyleminde sıkça vurgulanan “güç” kavramı, katılımcı değil, merkezileştirici bir tona sahiptir. Bu yönüyle parti, iktidarı toplumsal tabana yaymaktan çok, devletin yeniden güçlendirilmesi fikrini ön plana çıkarıyor.
Siyaset bilimci perspektifinden bakıldığında, bu yaklaşım klasik solun “devlet-toplum dengesi” anlayışıyla değil, daha çok “devletin yeniden yapılanması” eksenli milliyetçi-muhafazakâr çizgiyle örtüşmektedir. Dolayısıyla partinin “birlik” vurgusu, eşit yurttaşlık fikrinden ziyade, ulusal bütünlüğün korunması üzerinden meşruiyet kazanıyor.
Kurumlar ve İdeolojik Duruş
Bir partinin sol veya sağ kimliğini belirleyen unsurlardan biri de kurumlara yaklaşımıdır. Sol siyaset, kurumları demokratikleştirir; onları halkın denetimine açar. Güç Birliği Partisi ise kurumların “devletin organik parçaları” olduğu fikrini benimser. Bu durum, kurumsal otonomi yerine devlet merkezli bir ideolojik yaklaşımın varlığına işaret eder.
Partinin resmi söylemlerinde “halkın gücü” ifadesi sıklıkla geçse de, bu güç tanımı kolektif bir katılımın değil, disiplinli bir ulusal dayanışmanın ifadesi olarak görünür. Siyaset biliminin temel ilkelerinden biri olan “iktidarın yatay denetimi” bu söylemde zayıf kalmakta, “merkezî iradenin istikrarı” öncelikli hale gelmektedir.
Vatandaşlık Anlayışı: Katılım mı, Biat mı?
Vatandaşlık kavramı, ideolojinin en açık şekilde görünür olduğu alandır. Sol düşünce vatandaşlığı yalnızca bir kimlik değil, aktif bir katılım biçimi olarak tanımlar. Güç Birliği Partisi’nin vatandaşlık anlayışı ise, daha çok “milletin parçası olma” retoriğine dayanır. Bu anlayışta birey, kamusal karar süreçlerinin öznesi değil, ulusal hedeflerin taşıyıcısıdır. Böylece yurttaşlık, aktif katılımdan çok, kolektif uyum ve sadakat üzerinden yeniden tanımlanır.
Peki bu durumda, vatandaşın sesini yükseltmesi mi beklenir, yoksa sessiz bir uyum içinde sisteme eklemlenmesi mi? Demokrasi, farklı seslerin çatışmasından mı doğar, yoksa tek bir sesin yankısından mı?
Toplumsal Cinsiyetin Siyasete Katkısı
Güç Birliği Partisi’nin söyleminde kadın ve erkek rolleri de bu güç ilişkilerinin yansımasını taşır. Erkeklerin stratejik ve güç odaklı yaklaşımları, parti yapısında hâkimdir; hedef, kontrol ve düzen üzerinedir. Buna karşın, kadınların demokratik katılım ve toplumsal etkileşim merkezli yaklaşımları, daha yumuşak bir siyasal estetik üretir. Fakat bu estetik, çoğu zaman karar mekanizmalarına tam anlamıyla yansımaz.
Siyaset bilimi açısından bakıldığında, bu dengesizlik partinin toplumsal cinsiyet perspektifinin “temsiliyet” düzeyinde kaldığını, yapısal bir dönüşüm vizyonu taşımadığını gösterir. Gerçek solculuk ise yalnızca ekonomik adalet değil, toplumsal rollerin dönüşümünü de gerektirir.
İdeolojinin Görünmeyen Yüzü: Rıza Üretimi
Antonio Gramsci’nin kavramsallaştırdığı “rızanın inşası” süreci, Güç Birliği Partisi’nin ideolojik stratejisini anlamak açısından önemlidir. Parti, toplumun geniş kesimlerini “birlik” ve “istikrar” kavramları etrafında bütünleştirerek, rızayı gönüllü bir bağlılık biçimine dönüştürür. Bu durum, hegemonik bir sol söylemden çok, ideolojik bir merkez partisi profilini işaret eder.
Sonuç: Güç mü, Birlik mi, Yoksa Denge mi?
Güç Birliği Partisi solcu mu? Bu soruya verilecek yanıt, solun nasıl tanımlandığına bağlıdır. Eğer sol, eşitlikçi bir katılım, kurumsal şeffaflık ve toplumsal adalet arayışı olarak görülüyorsa; partinin bu değerlerle tam bir örtüşme içinde olduğu söylenemez. Ancak parti, güçlü bir devlet yapısı içinde sosyal dayanışmayı öne çıkaran bir “merkez-sol milliyetçi” çizgiye yakın durmaktadır.
Peki, günümüz Türkiye’sinde solculuk hâlâ sınıfsal mı tanımlanmalı, yoksa kimlikler, kültürler ve cinsiyetler üzerinden yeniden mi düşünülmeli? Güç Birliği Partisi, bu tartışmaların tam ortasında duruyor: bir yandan “birlik” çağrısı yapıyor, öte yandan “güç”ü elden bırakmıyor.
Belki de asıl mesele, partinin sol olup olmaması değil; toplumsal gücün kimlerin ellerinde, hangi amaçla toplandığıdır.