Bağdaş Kurarak Oturmak Sünnet mi? Toplumsal Normlar, Cinsiyet Rolleri ve Kültürel Pratikler Üzerine Sosyolojik Bir Bakış
Bir sosyolog olarak insan davranışlarının yalnızca bireysel tercihlerden ibaret olmadığını her defasında yeniden fark ediyorum. Çünkü her oturuş biçimi, her jest, her alışkanlık; toplumsal düzenin görünmeyen iplikleriyle dokunmuştur. “Bağdaş kurarak oturmak sünnet mi?” sorusu da bu görünmeyen ilişkiler ağının bir yansımasıdır. İlk bakışta yalnızca bir dini veya kültürel merak gibi görünse de, aslında toplumsal normların, cinsiyet rollerinin ve kültürel pratiklerin iç içe geçtiği bir olgudur.
Bu yazıda bağdaş kurarak oturmanın sosyolojik anlamlarını; bedenin toplumsal inşası, dini sembolizm ve kültürel kimlik arasındaki bağlantılar üzerinden inceleyeceğiz.
Bedenin Toplumsal İnşası: Oturuş Biçimi Bir Kimlik İfadesi
Toplum, bedeni yalnızca biyolojik bir varlık olarak değil, aynı zamanda bir anlam taşıyıcısı olarak biçimlendirir. Oturmak, yürümek, bakmak ya da konuşmak — hepsi toplumsal düzenin yeniden üretildiği alanlardır. Bağdaş kurarak oturmak da bu düzenin parçasıdır.
Birçok İslam toplumunda bağdaş kurmak, tevazu, sakinlik ve iç huzurun sembolüdür. Peygamber Efendimiz’in bazı hadislerinde bu oturuş biçiminin geçtiği rivayet edilir; bu nedenle dini bir anlam yüklenmiştir. Ancak asıl önemli nokta, bu davranışın toplumun ortak bilinç düzeyinde nasıl bir “doğallık” kazandığıdır. Çünkü toplum, belli davranışları “doğru” ya da “yanlış” olarak sınıflandırarak bireylerin bedenleri üzerinde bir denetim kurar.
Bu bağlamda bağdaş kurmak, hem bedensel bir konfor biçimi hem de kültürel bir aidiyet göstergesidir. Bir insanın oturuş biçimi, onun hangi toplumsal yapıya, hangi değer sistemine ve hangi dini yoruma yakın olduğunu sezdirir.
Cinsiyet Rolleri ve Beden Dili: Erkeklerin Yapısal, Kadınların İlişkisel Dünyası
Cinsiyet rolleri, toplumsal davranışların en güçlü belirleyicilerinden biridir. Kadın ve erkek bedenlerinin toplumsal alanda nasıl “kullanılacağı” genellikle kültürel kodlarla belirlenir. Oturmak bile bu kodların bir yansımasıdır.
Erkeklerin oturuş biçimleri genellikle “yapısal” işlevler taşır: geniş alan kaplamak, güç göstermek, statüyü korumak. Bu, kamusal alandaki erkek bedeninin ekonomik ve siyasal düzeni temsil etmesinin bir sonucudur. Bağdaş kurarak oturmak, erkekler için hem rahatlık hem de otoriteyle yumuşak bir denge kurmanın yoludur. Özellikle dini sohbetlerde veya köy meclislerinde bağdaş kuran erkek figürü, “sözün sahibi” rolünü üstlenir.
Kadınlarda ise oturuş biçimleri daha “ilişkisel” bir anlam taşır. Kadınlar, toplumsal normlar gereği oturuşlarında zarafet, ölçülülük ve çevresel uyum ararlar. Bu, kadının ilişkisel rollerinin — aile, bakım, duygusal denge — toplumsal düzeydeki izdüşümüdür. Birçok kültürde bağdaş kurarak oturan bir kadının görüntüsü, bazen samimi ve içten, bazen de geleneksel değerlere bağlı bir duruşun sembolü olarak yorumlanır.
Ancak modern toplumlarda bu fark giderek bulanıklaşmaktadır. Kadınlar da kamusal alanda daha özgür, daha rahat oturabilmekte; erkeklerse duygusal ve manevi yönleriyle ilişkisel alanlara daha fazla dâhil olmaktadır. Bu dönüşüm, toplumsal cinsiyet rollerinin yeniden tanımlandığı bir dönemin işaretidir.
Kültürel Pratikler ve Dinin Günlük Yaşamdaki Yeri
Toplumlar dini ritüelleri ve pratikleri yalnızca inançla değil, kültürle de şekillendirir. Bağdaş kurarak oturmak, bu kültürel içselleştirmenin tipik bir örneğidir. Birçok Müslüman toplumda, bu oturuş biçimi ibadet, dua veya sohbet gibi dini etkinliklerle özdeşleşmiştir. Bu durum, dini normların gündelik beden hareketlerine nasıl sızdığını gösterir.
Ancak bu noktada ilginç bir sosyolojik dinamik ortaya çıkar: İnsanlar bazen davranışlarının kaynağını tam olarak bilmeden, “doğru olan budur” diyerek o davranışı sürdürür. Bu da “görünmeyen din” kavramını gündeme getirir — yani inancın ritüelden çok kültürle iç içe geçtiği alan.
Bağdaş kurmak bir sünnet olarak algılansa bile, bu davranışın sürdürülmesi çoğu zaman dini zorunluluktan değil, kültürel alışkanlıktan kaynaklanır. Bu yönüyle bağdaş kurmak, dini sembollerin toplumsal bağlam içinde yeniden anlam kazandığı bir pratik haline gelir.
Toplumsal Normların Değişimi ve Bedenin Demokratikleşmesi
Modern toplumlarda beden, bireysel özgürlüklerin ifadesi haline gelmiştir. Oturmak, konuşmak, yürümek — artık sadece “topluma uygun” biçimlerde değil, “kişiye uygun” biçimlerde yapılmaktadır. Bağdaş kurmak da bu özgürleşmenin parçası olarak yeniden değerlendirilmektedir.
Bir zamanlar sadece dini mekânlarda ya da geleneksel ortamlarda görülen bu oturuş biçimi, bugün meditasyon, yoga veya mindfulness gibi modern pratiklerle birleşmiştir. Yani aynı eylem, farklı anlam alanlarında yeniden doğmuştur. Bu da kültürün esnekliğini, toplumların değişen ritmini gösterir.
Sonuç: Oturmak Bir Eylemden Fazlasıdır
“Bağdaş kurarak oturmak sünnet mi?” sorusu, aslında “Davranışlarımız ne kadar bize, ne kadar topluma aittir?” sorusuna açılan bir kapıdır. Beden, dini ve kültürel normların sessiz sahnesidir; her hareket bir kimlik bildirgesidir.
Bugün bağdaş kurmak hem bir geçmişe bağlılık göstergesi hem de içsel denge arayışının sembolü olabilir. Önemli olan, bu eylemin anlamını kendi toplumsal deneyimlerimiz içinde yeniden okumaktır.
Belki de asıl mesele, “sünnet midir?” sorusundan çok “Bu oturuş biçimi bize ne anlatıyor?” sorusunu sormaktır. Çünkü insan davranışlarını anlamak, toplumu anlamanın en samimi yoludur. Ve her toplum, en küçük jestinde bile büyük bir hikâye saklar.